10 Şubat 2014 Pazartesi

Sağlıkta Çeteleşme Yolsuzluk

Sağlıkta Yolsuzluk ve Çeteleşme 
(Bu yazıda anlatılan olaylar gerçek, isimler ve kahramanlar hayal ürünüdür.)


Bilenler bilir, vakti zamanında ülkenin birinde bir hükümran varmış. “Halka hizmet HAKK’a hizmettir” diye yola çıkmış, ülkeye çook hizmetleri olmuş, köprüler, yollar, fabrikalar yaptırmış. Bazılarına göre işçinin, köylünün, memurun kısaca milletin gözünü açmış. İşte ne olmuşsa o günden sonra olmuş.

Bilmem isteyerek, bilmem istemeyerek öyle bir laf söylemiş ki, insanlar yıllarca o sözün büyüsüne kaptırmış kendisini. O söz her türlü kötü davranışa, hırsızlık ve yolsuzluğa paravan edilmiş, kılıç, kalkan edilmiş yıllarca. O büyülü söz;
“BENİM MEMURUM,KÖYLÜM,İŞÇİM İŞİNİ BİLİR” imiş. Aradan çook yıllar geçmiş ve öyle bir dönem gelmiş ki;

O dönemde sağlıkta ortaya çıkartılan çetelere her gün bir yenisi ekleniyormuş. Hayatın her alanında, siyasi çeteler eliyle işler yönetilip, yönlendirildiği ortaya çıkıyormuş.


Bu çetelerin nasıl örgütlendiği, hangi olanaklardan kimlerin katkısı ile yararlandıkları pek de gündeme gelmiyormuş hiç. Öyle ki çöken sağlık çetesinin liderleri deşifre olunca baş vezirler aracılığıyla daire başkanı genel müdür yardımcısı yapılıp korunuyormuş.

Herkes bu ülkede memur zammı yıllık %2+5 yoksa % 3 mü olsun diye kavga ederken, çetelerin götürdüğü akçelerin haddi hesabı yokmuş. Bu durum hafiften dikkat çekince ülkenin başındakiler Kamu Zararı diye bir yönetmelik yapmışlar, yapmasına da; Amma velakin, çete başları ve yandaşları yerine hep kamu zararını ihbar edenler cezalandırılıp durmuş yıllarca. Örnek mi;
                Örnek 1: Vilayetin birinde bir Bölge Hastanesinde 11 trilyon akçe başka bir Devlet Hastanesinde 4,5 trilyon kamu zararı güya görülmemiş!!! Bu Hastanede çalışmayan kişilere dahi ücretler ödenirmiş, denetlemeye gelenler Kamu zararını tespit etmiş, etmesinde siyaset yüzünden ilgili kişiler görevlerine!! aynen devam etmişler. Kamunun zararı kurumlarca hiç tahsil edilememiş, yani hırsızlar korunur hale gelmiş hep bu ülkede…
                Örnek 2: Vilayetin birisinde bir hatta iki müdür varmış. Çalışanların üç beş kuruşluk promosyon parasına göz dikmişler. Bankalarda, repolarda, depolarda mepolarda yıllarca bekletmişler.  Gün gelmiş parayı asıl sahiplerine ödeme vakti gelince ipe un serip, yan yattı çamura battı, öküz öldü vs. vs. demişler. Oysa birisi bu parayla özel bir hastane yaptırıp başına geçmiş ve başhekim olmuş, öbürüyse güya çalışanlarına jest yapıp X Eğitim Çalışanları Spor Tesisi adında bir tesis yapıvermiş işin sonunda.

Örnek 3: Vilayetin birinde ihale dosyasına imza atmadı diye, yaşını başını almış, işinde gücünde bir Şube müdürü demir çubuklarla dövülmüş.  Günlerce hastanede yatmış bu müdür. Olayları Mısırdaki sağır sultan bile duymuşda, bir tek çalıştığı bakanlık duymamış, yada duymak istememiş.

Hastane başhekimi; “Hastanın kolunda, kafasında kırık var” deyince kıyametler kopmuş, il müdürü hastaneyi basıp, adli emanetten röntgenlere el atmış, elkoymuş vs. vs.. İlahi adaletin küçük bir numunesi tecelli etmiş. Sultan Süleyman’a bile kalmayan makam, taht, koltuk malum kişinin başına geçivermiş bir anda. Nasılmı olmuş?

Birileri hep kollamış, korumuş amma Başhekim o müdürü mahkemeye vermiş, şikayet etmiş, pes etmeyip mücadele etmiş. Sonundaysa O müdürle birlikte 5 doktor ve firma yetkilisi “İhaleye Fesat Karıştırmak ve Devleti Zarara Uğratmaktan” X Ağır Ceza Mahkemesinde Yargılanmaya başlamış. Sonumu? Muhtemelen klasik son olacak…

Örnek 4: Vilayetin birinde vaktiyle binlerce doz aşı bozulmuş, bozuk aşıların bir kısmı çocuklara yapılmış, bir kısmıda imha edilmiş. Olayda ihmali yada kusurlu olanlar bulunsun, kamunun parasını hep aynı firmaya peşkeş çekenler ortaya çıkarılsın, kurumun ihale dosyaları incelensin diye Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulana başvuran kişi hakkında; Önce havadan sudan bahanelerle soruşturmalar açılıp aylarca oradan oraya sürgün edilmiş. Mahkemeye vermiş, Kadıya şikayet etmişte öyle engellenmiş bu zalimlikleri.
Çeteleşmeye olanak tanıyan kurumsallaşamamış bir devlet örgütlenmesinin payını sorgulamak, kurumsallaşmanın önünde engel olan sorumluları tanımlamak konusunda bu ülkede idareciler pek de istekli değillermiş.

Bu kurumda yöneticilerin Sorumluluk almak, denetlenmek, denetlemek, pekde sevmediği bir sözcükmüş. Çünkü onlar hep vermeyi değil, hesap sormayı, suçlamayı ve cezalandırmayı severlermiş.
Açıkça isimlendirilmese de, kurumsallaşamamanın getirdiği olanaklardan yararlandığı düşünülen çetenin zayıflatılması çalışmaları bazen ülkenin Sağlıktan sorumlu Bakanlığı’nca dillendirilse de sonuca gitme noktasında çokta başarılı değilmiş.

Bu ülkede 1980 yılında bir cunta yönetim devlete el koymuş; bu dönemde ve sonrasında sağlık çalışanının özlük haklarında hep kötüleşmeler yapılmış hatta sağlık çalışanı bir askerden nasıl daha fazla ücret alınır ifadesi dahi kullanılmış yıllarca. Doktorlar paragöz, köy ebeleri kaymakamdan bile çok maaş alıyor diye feryat figan edilmiş bu ülkede. Yani 1980’de yapılan Cunta dönemi ile başlayan ve yakın dönemde de adı geçen kurum ile paradan sorumlu maliye bakanlığı sağlık çalışanlarının varlığından ve ücretlerinden pek de hoşnut olmadığı hep ifade edilmiş.
 
Sağlık çalışanlarının Son çeyrek yüzyılı; bilgisizlik, beceriksizlik, açgözlülük ve daha nice sıfatlar ile suçlanarak geçirmek zorunda kaldığı GÖZDEN kaçmazmış her camiada kötüler mutlaka vardır olmaması düşünülemez ama tüm sağlık çalışanlarına bu yaftalar kondurulması kabul edilmemeliymiş.

Bu ülkede son 15-20 yılda sağlık hizmetlerinde görüntüleme ve diğer inceleme yöntemlerinin sağlık bütçesinde ciddi bir yüke dönüştüğü, gereksiz kullanımının yaygınlaştığı düşünülmeye başlanmış sağlık kuruluşlarına başvuruların gerekenden fazla olduğu hastalıklara göre sınırlamalar getiren genelgeler yayınlanmış. Adına da kötü kullanımı denetim denilsede bu genelgenin üstü aralandığında, aslında amaç görevini kötüye kullanan hekimler, sağlık personelleri açığa çıkartmakmış.


Aslında sağlık kuruluşları ve dolayısıyla devleti soyduğu iddia edilen bir çeteler sağlıkta dönüşüm programı ile ortaya çıktığı görülmüş (Hizmet alımları, taşeronlaşma v.b).  Bazıları bu ülkede kanunları Kötüye kullanma yok mudur? Diye bir birine sorarmış Bu soruya tüm benlikleri ve yürekleri ile “HAYIR” demek isterlermiş Lakin diyemezlermiş. Zira; Kanun ve yetkiyi kötüye kullanım sıradanmış ve her yerde cirit atarmış.

 Sağlık politikalarının değişimi ile son çeyrek yüz yıldır teknolojiye bağımlı, koruyucu hekimliği göz ardı eden, tedavi edici hekimliği yücelten, kapitalist ekonominin gereğini yerine getirerek rekabete dayalı ve kâr elde etmeyi amaçlayan, sağlığı bir rant kapısı olarak gören bu sistem, bu ülkede insanların damarlarındaki kutsal kanda her gün biraz daha yaygınlaşarak dolaşmaya başlamış.


                Bu ülkede öyle ki bilimsel dergilerde, ilaç ve araç endüstrisinin desteklediği araştırmalarla sağlık yeniden tanımlanmış, bu endüstrilerden beslenen hayalet yazarların makaleleri, dergilerden çoğumuza yol gösterir olmuş.
                Bu ülkede Reçetelerin yükü artarken, tanı ve tedaviler dava dosyalarına sokulmuş, mahkemeye düşen hekimler, ispat yükümlülüğünü yerine getirmek ve kanıt oluşturmak üzere laboratuvarlara sarılması kaçınılmaz bir destek olmuş böylece burası yandaşlar için rant kapısı oluvermiş. Laboratuvar harcamaları 22 kat artmış bir anda, bu büyük bir pastaymış ve kimin ağzının suyu akmamış ki?

Bu ülkede Neoliberal Girişimci ruhlar, yeni kâr alanlarına yelken açmakta gecikmemişler. Nüfusa göre sağlık çalışanı sayısındaki yetersizlik kaygıları, tıp fakültesi açılmadık ilçe kalmasın diye uğraşırken, laboratuvarsız mahalle, polikliniksiz, hastanesiz sokak bırakılmamasını sağlamış. Bu ülkede sosyalizasyon kanunu ile getirilen Sağlık ocakları tarihe karışmış, vatandaş personelsiz çürümeye terk edilmiş, dört duvarından başka donanımı olmayan hastanelere hekim gönderilemediğinden şikâyet eder hale gelmiş. Açılan bu hastaneler kâr etmediğinden kapatılması istenmiş. Bu hastanelerin yerlerine AVM’ler kurulduğuna şahit olunmuş. Sağlıkta Dönüşüm sosyal güvencesi olanların da hekim seçme hakkı var denilerek servis edilmiş bu ülke vatandaşına amma velakin hekim nerede?


Kamu hastanesine yapılmayan yatırımlardan dolayı hizmet alımı, anlaşmaları ile özel laboratuvarlara ihaleler servis edilmiş bu ülkede, yönetime yakın firmalar hizmet alım ihalelerinin nerdeyse tamamını almışlar bunada tesadüf denmiş yıllarca bu ülkede ve sağlık camiası zenginleri, bankerleri oluşturulmuş bu ülkede. Kamu hastanelerinin yanıbaşındaki Eczanelerin neredeyse %50 si kurum yöneticilerinin 1. derece yakınları, eş, dost ve ahbapları oluvermiş biranda bu ülkede. Bunların hepside tesadüfmüş bu ülkede…


Bu ülkede hizmet alımı rant sağlanır hale getirilmiş öyle ki ihalelerde silahlar konuşur olmuş hikâye bu ya hepsi tesadüfen oluyormuş, yada çete liderini çok seven bir fanatik yada gönüllüler yapıyormuş bu çirkin işleri. Sağlıktaki dönen para 35 milyon dolardan fazla olduğu söyleniyormuş. Bu haberin birilerinin iştahını kabartması gayet normal görülmeli bal tutan parmağını yalamalı öyle değil mi? Diyorlarmış bu ülkede…
Bu arada ülke yöneticileri açlık sınırında ücrete talim eden sağlık çalışanlarının maaşına zam yapmak yerine, performansa dayalı ücretlendirme modeli getirmişler, “meslektaşım kardeşim olacak” diye yemin eden bir meslek grubu birbirine düşürülmüş, yapılan tetkik ve girişim başına alınan ücretlerle sistemin kâr eden işletmeye dönüşümü hızlandırılırken. Bu kârların sağlık bütçesine yansımasını engellemek için, cepten harcama dönemi başlatılmış idareler haksız kazançlar elde etmek için yan ve yandaşları ile ortak hareket ederek bu şirketlere ihaleler verilirken 3 akçelik malzemeler 12 akçeye alınır hale gelmiş.


İdarelerin himayesinde bulunan yan ve yandaşlar döner sermayelerden farklı yararlandırılmışlar bu ülkede. Yapılan ihaleler sonrası alınan malzemeler kamu menfaati denerek başka malzemelerle değiştirilmiş. Ülkenin kaynakları ile yeni zenginler oluşturulmaya devam edilmiş. Bu ülkede sağlık kurumlarında temizlikler nitelikli yapılmadığı için enfeksiyona bağlı bebek, çocuk, kadın vs. vs. hasta ölümleri gerçekleşir olmuş. İhalelerde adam kayırmacılığı, yan ve yandaşçılık diz boyuymuş bu ülkede. Buralarda çalışacaklar için siyasi kartvizitler havada uçuşur oluyormuş vesselam.

Sağlık çalışanlarının özlük haklarında kesintiler yapılırken buna susan sendikalar, sağlıktaki bu yolsuzlukları görmek istemiyormuş. HANİ ÜMMETİ MÜSLÜMANIN HAKKKINI KORUYACAKTI BU SENDİKALAR Sağlıkta çete kurup kamuda zarara neden olanlara ödüllü makamlar veriliyormuş ama bu sendikalar sesini çıkarmıyormuş. Çünkü adamlarını makamlara taşıyorlarmış. Evet, artık her şey siyasallaşmış bu ülkede.

Oysaki ki denetim kurumsallaşmada en önemli basamaktır. Bu basamakta tek taraf yoktur. Tarafların tamamının denetim içinde yer alması gerekir. Bu ülkede denetimler otomasyon üzerinden listelerle yapılır hale gelmiş, oysa sağlıktaki akil adamlar Sağlıkta listelerle denetim yapılamayacağını söylüyormuş. Çok daha zor olanı, hasta temel alınarak gereksinimleri ve yapılanları karşılaştıracak kurullar oluşturmak, bu kurullarda meslek örgütleri ve hasta örgütlerinin birlikte çalışmasına olanak sağlamakmış. Unutulmaması gereken Sağlıktan tasarruf edilemez, ancak kâr da edilemez… İlkesiymiş.

Bu ülkede sağlıktaki yolsuzluklar kolluk kuvvetlerince tespit ediliyormuş ve bu ülkede en fazla yolsuzluk sağlıktaymış. Kolluk kuvvetlerince yapılan işlemler basına yansıtılmasına rağmen birilerinin gözü görmüyor, kulakları duymuyor, dilleri lal oluyormuş bu ülkede. Ne diyelim pastanın dilimi büyük dolayısı ile denetimi az olduğu için yiyicisi de çok oluyormuş. Herkes pastadan daha fazla pay almak hırsıyla yarış halindeymiş. Ondan etrafında olup bitenleri gözü görmüyormuş.
Oysaki hayat sanıldığı kadar uzun değil ve her nefis ölümü tadacaktır.Kamu adına görev yapıp hırsız yaptıranlar kıyamet günü kimle helalleşecek !!! Saygılarımla…
                                                                                                                   Hüseyin Ayhan
Aktif Sağlık Sen Genel Başkanı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder